top of page

Politik Ekoloji: Kısa Bir Giriş

“Doğa öfkeli. Ve doğayı kandırabileceğimizi düşünüyorsak yalnızca kendimizi kandırıyoruz. Çünkü doğa her zaman karşılık verir, ve şu anda dünyanın dört bir yanında öfkeyle karşılığını veriyor.”

- Antonio Guterres (Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri), 2019 BM İklim Eylemi Zirvesi


1970 yılında çevre sorunlarının ne kadar ciddi sonuçlar yaratabileceği ve farkındalık oluşturulması gerektiği kararlaştırıldığından bu yana 52 yıl geçti. Bu süre içinde iklim krizi ve ekolojik kriz çözülmeye yaklaşmak bir yana, daha da dehşet verici bir hal aldı. Dünyanın her yanından bilim insanları seslerini duyurmaya, iklim değişikliği ve ekolojik krizle neden karşı karşıya olduğumuzu, nasıl üstesinden gelebileceğimizi anlatmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Ancak biyoloji alanında yapılmış bu çalışmaların büyük çoğunluğu çevre sorunlarını, ortaya çıkış sebepleri ve etkilerini -belki özgün ama yine de- ana akım yaklaşımlar çerçevesinde değerlendiriyor, yani apolitik bir yaklaşımla, denklemlerine “insan”ı sosyal bir varlık olarak katmayarak. “Politik Ekoloji” tam olarak bu noktada, doğa ve toplumun ayrılamaz olduğu düşüncesiyle doğuyor.


Aslında politik ekoloji, beşeri bilimlerden köklenen bir dal. Antropoloji, coğrafya, siyaset bilimi ve biyoloji öncelikli olmak üzere disiplinlerarası bir alan. Alanın dinamizminden ötürü kapsayıcı tek bir tanım yapmak bir hayli zor, ancak temel ilgi alanı için “siyasi güç dengeleri ve ekonomik yapıların çevre değişikliğini neden ve nasıl etkilediği” demek -kısmen eksik kalmakla birlikte- yanlış olmaz. Doğa bilimleri ve beşeri bilimlerin yaklaşımlarını bir arada kullanarak; çevresel tahribat ve toplumda ötekileştirme, doğal kaynaklara erişim ve politik ekonomi, çevre ve toplumsal yapının inşası gibi pek çok ilişkiyi yerel, bölgesel ve küresel yaklaşımları sentezleyerek değerlendiriyor. Kültür, politik ekonomi ve ekoloji bilimi arasında hassas bir denge kuruyor. Ortaya çıkışından beri, bu dengedeki değişimler alanın odağını bazen ekolojiye bazense siyasete çekiyor.


İlk ortaya çıkışı ekoloji odaklı oluyor politik ekolojinin. Dünyayı saran küresellik ve neoliberalizm dalgasının Küresel Güney toplumlarına ve yerel ekolojilerine getirilerini araştırma dürtüsüyle 1970’lerde doğuyor. Kapitalist pazarların ve devlet politikalarının bu “gelişmekte olan” ülkelerdeki yoksullaşma ve çevre tahribatıyla olan ilişkisine odaklanıyor. Politik ekoloji, “Ulusaşırı madenciliğin erozyonu artırması üzerine yerli halkın çalışma koşulları nasıl değişti?”, “Toplum az gelişmiş olduğu için mi orman tahribatı artıyor yoksa orman tahribi çok olduğu için mi toplum az gelişmiş?”, “Yerel hükümetler ormansızlaşmayı önlemek için neden faaliyetlerde bulunmuyor, kayıtsızlığının toplum ve çevre üzerindeki etkileri ne?” gibi nice soruya yanıt arıyor.

1980’lere gelindiğinde politik ekoloji ağırlığını siyaset ayağına veriyor. Öyle ki çevre coğrafyası profesörü Karl Zimmerer, bu dönem için “çevre; doğal kaynakların hakimiyeti üzerine siyasi tartışmaların yürütüldüğü bir sahneden ibaret kalmış, detaylı ekolojik analizlere duyulan gereksinim yok sayılmış” sözlerini sarf ediyor. Yine bu dönemde, politik ekoloji kapsamını Küresel Güney’den, kentleşmiş ve sanayileşmiş “gelişmiş” ülkeleri de inceleyecek şekilde genişletiyor. Bazı araştırmacılar ise, ekolojik yıkımın sebeplerinden ziyade, sonuçlarını – farklı toplumsal grupların (cinsiyet, toplumsal cinsiyet, etnik köken, yaş, cinsel yönelim, sosyo-ekonomik statü gibi) kimliklerinden ötürü nasıl etkilendiğini araştırmaya eğiliyor. Bu araştırmalar sonucunda her toplumsal grubun ekolojik yıkım ve iklim değişikliğinden eşit derecelerde etkilenmediği gün yüzüne çıkıyor, adaletsizce etkilenen grupların tespiti ve korunmasının nasıl sağlanabileceği üzerine çalışmalar başlıyor.


Ve sonunda günümüze geliyoruz. Belki de politik ekolojinin en çok dikkate alınması gereken bu günlere… Çünkü doğa öfkeli. Artan fosil yakıt tüketimi, sanayi faaliyetleri, nüfus, kirlilik, arazi tahribatı; yok olan ormanlar, türler, kaynaklar… Tüm bunların yarattığı ekolojik ve kültürel değişimler o kadar geniş ölçekli ki artık tüm dünya -yalnızca “gelişmemiş” ülkeler/ezilen gruplar değil- söz konusu değişimlerin sonuçlarına maruz kalıyor, dolayısıyla geldiğimiz noktada inkar edilmeleri mümkün değil. Sadece ekolojik değil, sosyo-politik krizler de dünyayı kıskacı altına almış durumda. Pek çok ülke toplumsal çöküşe doğru hızla ilerliyor. İnsanlık olarak içinde bulunduğumuz bu beşeri sistemler ve ekolojik krizleri daha fazla yıkıma maruz kalmadan çözmek için elimizi çabuk tutmamız gerek. Sorunları birbirinden bağımsız ele alan şimdiye kadarki yaklaşımlar, dünyamızın ve toplumların ihtiyacını gidermeye yetecek çözümler ortaya koyabilmiş değil. Belki de artık bütünsel bir yaklaşım denemenin, yani politik ekolojiye bir şans vermenin zamanı gelmiştir.


Yazar: Yankı Balaban

Editör: Serkut Osman Tıraşoğlu


Referanslar:

  • Benjaminsen, T. A., & Svarstad, H. (2021). Political ecology a critical engagement with global environmental issues. Springer International Publishing.

  • Eatherington, F. (n.d.). A nasty clearcut by the Weyerhaeuser company in the Oregon Coast Range. photograph, Oregon.

  • Paulson, S., Gezon, L. L., & Watts, M. (2003). Locating the political in political ecology: An introduction. Human Organization, 62(3), 205–217. https://doi.org/10.17730/humo.62.3.e5xcjnd6y8v09n6b

  • Robbins, P. (2012). Political ecology a critical introduction. J. Wiley & Sons.

  • Roberts, J. (2020). Political ecology. Cambridge Encyclopedia of Anthropology. https://doi.org/10.29164/20polieco

  • Walker, P. A. (2005). Political ecology: Where is the ecology? Progress in Human Geography, 29(1), 73–82. https://doi.org/10.1191/0309132505ph530pr

bottom of page