top of page

İklim Değişikliği

Hepimiz “Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Türkiye’de dört mevsim yaşanır.” sözlerini ilkokuldan hatırlarız. Bugünlerde ise “Güneş var ama ısıtmıyor, yine sonbaharı yaşamadan kış geldi.” dilimizden düşmüyor. Peki bu nasıl oldu? Bir elemanın tek başına etkisi mi, karmaşık bir etki mi, yoksa seri eleman etkisi mi vardır bu işte?

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ NASIL ANLADIK?

Dünyanın en büyük buzdağının -A68- erimeye başladığını görmemiz, her doğa olayını adeta bir afet gibi yaşar hale gelmemiz, sıcaklık ve büyüme mevsimlerindeki değişimler, mahsul verimini etkileyebilecek böcek gibi bazı türlerin, istilacı otların veya hastalıkların çoğalması ve yayılmasıyla bir iklim değişikliğinin varlığını kabul ettik.

Yaz yağmurlarının başlama zamanı, sıklığı ve şiddetindeki değişimler sonucunda artık hasarlar ve ne yazık ki ölümler gözleniyor. Bunun yanı sıra bu yıl ülkemizde de olduğu gibi birçok farklı yerde çıkan orman yangıları… Londra merkezli Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Araştırmaları Enstitüsü’nün Politika ve İletişim Direktörü Bob Ward ise “Yazın orman yangınlarının çıkması normal ama iklim değişikliği, yangın riskini daha artırıyor.” diyerek önümüzdeki yıllarda bunun “normal” olacağını belirtiyor. Mevsimlerimizin böylece rahatlıkla ikiye düştüğünü söyleyebilirim sanırım. Yağmur mevsimi ve yangın mevsimi.

YANGINLARIN SORUMLUSU BİZ MİYİZ?

Maalesef ki ‘’evet’’ diyebiliriz. Ülkemizde çıkan orman yangınların yaklaşık %90’ı insan kaynaklı yangınlar. İnsanın çeşitli faaliyetleri arasında: tarla çalışmaları (anız yakma, bağ-bahçe temizliği), çöplerin ateşe verilmesi, enerji nakil hattı arızaları, piknik ve çoban ateşi vs. sayılabilir.

Orman Yangınlarıyla Mücadele Şube Müdürü İkram Çelik ise, “İstatistiklere göre %17’si ihmal ve dikkatsizlik, yani mangal ateşi ya da söndürülmemiş ateş kaynaklı. %3’ü kasıtlı, %80’i de faili meçhul yangınlar. Bunlar da doğal nedenlerle değil. Bu yıl İstanbul’da çıkan yangınlarımızın tamamı insan kaynaklı” dedi.

Şans eseri, yangınların %90’ı yayılmadan önce kontrol altına alındı. 1000 hektardan büyük sadece 1 yangın (İzmir’de 4365,2 ha) ve 500 hektardan büyük 1 yangın vardı (Muğla 540,1 ha). Haberlerde her ne kadar can kaybı yaşanmadı dense de ormanın içinde yaşayan hayvanlar, mantar türleri, yanan toprağın içindeki canlılar yok oldu. Orman Yüksek Mühendisi ve Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, orman yangınları ve sonrasında yapılması gerekenlerle ilgili şunları anlattı: ‘’Ormanın belli yerlerine perdeleme yaparsanız, orman içindeki rüzgârın hızını kesmiş olursunuz ve yangının sadece başladığı bölgede kalmasını sağlarsınız. Yanan yerlerin tekrar orman diyebileceğimiz bir hale gelmesi için ise en az 15 sene gerekiyor.”

Ekolojik yıkımlar etkileşim halinde birbirinin sebep ve sonucu olabiliyor. Yangın sonucu ortaya çıkan sera gazının küresel ısınmayı, küresel ısınmanın da orman yangınlarını tetiklemesi dünyayı çok tehlikeli bir döngünün içine sokuyor.

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye, Akdeniz Havzası’nda orman yangını sezonunun uzayacağını belirtiyor ve daha yıkıcı yangınlar konusunda alınacak önlemleri şöyle sıralıyor; Ormanlardan geçen ve yangına neden olan enerji nakil hatlarının yeraltına alınması, eğitimli personel sayısının arttırılması, yangın söndürme uçaklarının ve ekipmanlarının sayılarının arttırılması, bunlar için gerekli finansal kaynağın ayrılması, orman köylüsüne ormana sahip çıkacak şekilde eğitimler verilmesi ve değişim yaratılması.

YAĞMURLAR SELE DÖNÜŞMEDEN…

Değişen iklimle birlikte yaşadığımız düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar ve seller; heyelanları, erozyonu ve çölleşmeyi artırıyor. Kuraklıkla birlikte kıtlık, orman yangınları, sıcak hava dalgaları, çekirge istilası, kene, sivrisinek vb. haşereler ve bunlara bağlı olarak yaşanan uzun mesafeli göçler de artıyor. Artan rüzgâr fırtınaları ise şiddetli yağmur, dolu, hortum, yıldırım, ani sel, şehir selleri gibi afetlerin daha sık, daha şiddetli, daha uzun süreli ve her yerde etkili olmasına neden oluyor.

Türkiye’de 2017 yılında 598, 2016 yılında 654, 2015 yılında ise 731 meteorolojik afet gözlemlendi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre de bahsi geçen bu üç yıl, 1940’lardan beri ülke tarihinde en çok meteorolojik afetin görüldüğü yıllar olarak ön plana çıkıyor. Bu afetlere dair diğer bir çarpıcı veri ise karakteristikleri konusundadır. Son üç yılda Türkiye’deki afetlerin ortalama %80’inden fazlası fırtına, şiddetli yağış/sel ve dolu afeti olarak gerçekleşti.

Artan nüfusla birlikte, küresel iklim değişiminin de etkisiyle daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında, 2050’de Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarının 700 metreküpe kadar düşeceği tahmin ediliyor. Diğer bir deyişle, değişen iklimimiz ve artan nüfusumuzla 2050 yılında ülkemiz su fakiri ülkelerden biri olabilir.

SON OLARAK

İklim değişikliği küresel anlamda yaşadığımız en büyük sorunlar arasındadır. Dünya Bankası (2009) tarafından yayınlanan raporun aktardığı bir çalışmaya göre Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde ekstrem iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olacaktır (Şekil 2.17).

Konunun nedenleri de sonuçları da öngöreceğiniz gibi bir hayli uzun. Ayrıca, ilişkili olduğu konular da biyoçeşitlilikte yaşanan kayıptan Covid-19’un yayılmasına katkıda bulunduğuna dair kanıtlara kadar gidebilir. Bu krizin en temel sebebi ise iklim değişikliğine ilişkin birey ve birim olarak bilinç düzeyinin düşüklüğüdür. Tüm sanayi sektörlerinin karbon kullanımını en aza indirgeyen politikaları belirlemesi, yakıt dönüşümünün yaygınlaştırılması ilk talep etmemiz gerekenlerdir. Atmosferdeki CO2 gazının temizlenmesi açısından direkt hava yakalama (direct air capture), karbondioksit ve metan gibi sera gazları ürettiği için hayvan yemlerini değiştirme, hibrit araçları yaygınlaştırma gibi sahip olduğumuz birçok teknoloji sayesinde uzun dönemde yararlı geri dönüş alabiliriz. Bu çözümler, sorun her geçen gün büyüdüğü için daha zor ve maliyetli geliyor. Bu yüzden erken harekete geçmeli, iklim değişikliğiyle beraber biz de alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Kömür, petrol ve doğalgaz yakarak atmosfere saldığımız sera gazlarıyla bu sorunu biz yarattık. Enerji kullanımından deodoranta, besin tüketiminden atıkları geri dönüştürmeye kadar pek çok şeyi artık bilinçli bir şekilde düşünmemiz gerekiyor. İklim değişikliği hayatta kalmamızı borçlu olduğumuz bu gezegeni tehdit ediyor ve bu konuda bir şeyler yapabilecek son nesil biziz. Geleceğimizin kaderi hâlen bizim ellerimizdeyken buna kayıtsız kalacak mıyız?

Yazar: İrem Baydoğan

Editör: Ceren Müşerref Şelte

Referanslar

PROF. DR. TUNCAY NEYİŞÇİ: İzmir’de Yanan Ormanların Üçte İkisi Kendisini Yenileyecek. (n.d.). Retrieved February 01, 2021, from https://m.bianet.org/bianet/ekoloji/212453-izmir-de-yanan-ormanlarin-ucte-ikisi-kendisini-yenileyecek

Tarım ve iklim değişikliği. (2020, November 23). Retrieved February 01, 2021, from https://www.eea.europa.eu/tr/isaretler/isaretler-2015/makaleler/tarim-ve-iklim-degisikligi

bottom of page