Canlılık, 3.5 milyar yıl önce başladığından beri dünyada yaşam mücadelesi veriyor. Beş kitlesel yok oluştan sonra bile bu mücadelenin devam etmesinde çeşitliliğin çok büyük payı var. Günümüzde yaşayan milyonlarca canlı türü var ve her biri kendine özgü hayatta kalma mekanizmasına sahip. Kamuflaj, kimyasal ve davranışsal savunma, dış iskelet, dikenlilik…
Bu yazı, doğada çok yaygın olmayan ve başarısı nadirliğinden kaynaklanan strateji, aposematizm hakkında. En yaygın olarak bilinen aposematik canlı, zehirli ok kurbağası. Çoğunuz bu türü dünyanın en zehirli 10 hayvanı listelerinin ilk sıralarından tanıyorsunuz. Böylesine zehirli bir canlıya yanlışlıkla dokunmak istemezsiniz değil mi? Boyuna uzunluğunun sadece 2 cm olduğunu öğrendiğinizde aklınıza direkt şu soru gelebilir: “Devasa ormanda bu minik canlıya yanlışlıkla dokunmamak nasıl mümkün olabilir?” Aslında bu sorunun cevabı renklerinde gizli.

Aposematizm nedir?
Aposematizm avın avcıyı zararlı olduğu yönünde genellikle dikkat çekici renkleriyle uyardığı sıra dışı paradoksal bir savunma stratejisidir. Türler oldukça etkili kimyasal veya morfolojik ikinci savunmaya sahiplerdir. Bu savunma; öldürücü/felç edici zehir, ağır koku veya sivri pençeler olabilir. Bazı türlerin de çok kötü bir tadı vardır. Herhangi bir saldırı durumunda avcı ölebilir, yaralanabilir, tüketilemeyecek bir yemek için gereksiz düzeyde enerji ve zaman kaybedebilir. Sonuç olarak avcının başka bir av tercih etmesi her iki taraf için de karlı olacaktır. Bu türler; saklanmadan, göz önünde bir hayat sürerler . Doğada daha yaygın olan “ Saklan, fark edilirsen kaç ”stratejisinin yerine “ Ben buradayım ama yerinde olsam saldırmazdım” demeyi tercih ederler. Doğada bu canlılarla karşılaşan avcı popülasyonları, zamanla hasarı avın rengiyle ilişkilendirmeyi öğrenir ve av olarak başka türler tercih edilmeye başlanır.
Aposematizm kavramının ortaya çıkışı:
Cinsel seçilim üzerine çalışmalar yaparken göz alıcı renklenmelere sahip bir tırtıl türü, Charles Darwin’in dikkatini çekti. Ancak neden ve nasıl bu şekilde renklendiklerini açıklayamıyordu. 1887 yılında, onunla aynı dönemde evrim teorisi ile ilgili araştırmalar yapan bilim insanı Alfred Russel Wallace’a bu problemi hakkında bir mektup yazdı. Darwin’in mektubundan sonra Wallace ve ekibi bu konuda araştırmalar yapmaya başladı. Gözlemler sonucunda kuşların türün tadını diğerlerinden daha tatsız bulduğunu ve bu yüzden av olarak tercih edilmediğini, renklenmenin bu konuda bir uyarı olabileceği düşünüldü. Sorulara tam olarak doğru cevap vermeyi başaramasalar da gelecekte bu konuda yapılacak araştırmalara temel oluşturdular. Uzun bir süre bu araştırmadan dolayı çarpıcı renklenme tatsızlık ile ilişkilendirildi. Ancak aposematizm hakkında cevaplandırılamamış bir çok soru olmasına rağmen şu an bu stratejinin tatsızlıktan çok daha çeşitli sebepleri olduğunu biliyoruz.
Bu çalışmadan yola çıkarak Edward Bagnall Poulton, hayvan renklenmesi üzerine araştırmalar yapan ünlü zoolog, bu uyarı renklenmesini aposematizm olarak isimlendirdi. Aposematizm kelime anlamı olarak Latince uzak sinyal anlamına gelir.

Mavi Halkalı Ahtopot

Kokarca
Dürüst olmayan uyarılar:
Temelinde aposematizm sayıların gücüne dayanır. Aposematik canlı populasyonu ne kadar büyük olursa uyarı o kadar kısa sürede öğrenilir. Bazı canlılar bu güçten yararlanacak şekilde adapte olur, sahip olmadığı bir özellik varmış gibi yapar. Bu hileye mimikri denir. Mimikri kavramını Bates ve Müllerian mimikrisi olarak ikiye ayırabiliriz. Bates mimikrisi, güçlü bir kimyasal savunması olmayan canlının aposematik bir türün renklenmesini taklit ederek “uyarı” dan yararlanmasıdır. Müllerian mimikrisi ise kimyasal savunması olduğu halde canlının başka bir aposematik türün renklenmesini taklit etmesidir. Böylece popülasyon büyütülmüş olur ve en başta belirtildiği ”sayıların gücü” nden yararlanılır. Ancak bir seviyeden sonra hayvan sayısının artması popülasyonun güvenirliğini sarsar. Çünkü avcının aldığı dürüst uyarının sürekliliğine hasar verir.

Mercan Yılanı

Taklit Kral Yılanı
Geçmişten günümüze aposematizm:
Çok farklı sınıflardaki canlılar varlığının reklamını yaparlar. Avcı tarafından fark edilme temeline kurulan bu strateji çok riskli görünüyor. Öyleyse bu strateji neden hala elenmedi ve nasıl etkili olabiliyor? Aposematizmin çalışma mekanizması şu anda iyi anlaşılmış durumda ancak kökeni hakkında tartışmalar hala sürüyor. Aslında hem av hem de avcı için avantajlı bir strateji olduğundan zamanla elenmemesi doğaldır diyebiliriz. Ancak ilk aposematik bireylerin nasıl hayatta kalabildiği ve avlanmadan önce genlerini aktarabildikleri sorusuna hala kesin bir cevap verilemiyor. Çoğu yırtıcı avlanırken ilk defa gördüğü tür yerine tanıdık türü tercih eder. Avcıların yeni türe karşı takındığı bu tutum ilk bireylere genlerini aktarabilmeleri için zaman kazandırmış olabilir. Alternatif avın bol olduğu ortam da bu durumun gerçekleşme ihtimalini arttırmalıdır. Yazının başında aposematizmin, faydasızlığın dikkat çekici sinyaller ile reklamı olduğunu belirtmiştim. Peki bu sinyal- faydasızlık ilişkisi nasıl ortaya çıktı? Bu soruya üç farklı cevap verilebilir: (1) sinyal sonra faydasızlık, (2) faydasızlık sonra sinyal, (3) sinyal ve faydasızlığın eş zamanlı evrimi. Bu sorunun cevabı kesin olarak budur denilemiyor, üç ihtimalde oldukça mümkün görünüyor.
Sırlarla dolu bir gezegende yaşıyoruz. Yüzlerce ışık yılı uzaktaki yıldızları inceleyebiliyoruz ama dünyamızı paylaştığımız canlılarla ilgili hala cevaplandıramadığımız sonsuz sayıda soru var. Bilim, tüm bu soruların anahtarı. Kim bilir belki bir gün doğanın en dikkat çeken türü Homo Sapiens’in de aposematik bir tür olduğu ortaya çıkar.
Yazar: Nisan Zühre Dadük
Editör: Cengizhan Öztürk
Referanslar
Rojas, B., Valkonen, J., & Nokelainen, O. (2015). Aposematism. Current Biology, 25(9). doi:10.1016/j.cub.2015.02.015
Marples, N. M., Kelly, D. J., & Thomas, R. J. (2005). Perspective: The evolution of warning coloration is not paradoxical. Evolution, 59(5), 933. doi:10.1554/04-448
Caro, T., & Ruxton, G. (2019). Aposematism: Unpacking the defences. Trends in Ecology & Evolution, 34(7), 595-604. doi:10.1016/j.tree.2019.02.015
Poulton, E. B. (1890). The Colours of Animals, Their Meaning and Use (pp. 159-163). London.