top of page

Deniz canavarı Megalodon hala yaşıyor mu?

Bir deniz bilimci adayı olarak sık sık megalodonların hala yaşayıp yaşamadığı, denizlerde bir yerlerde saklanan megalodonların olup olmadığı gibi sorularla karşılaşmaktayım. Bir zamanlar denizlerde terör estirmiş bu ilgi çekici, dev köpekbalığı türü zaman zaman videolarda ve korkutucu hikayelerde karşımıza çıksa da, 2.6 milyon yıl önce yeryüzünden silinmiş. Ancak insanlığın deniz canavarlarına ilgisi ve inancı devam ettiği sürece onların neslinin tükendiğine insanları, özellikle de çocukları inandırmak güç olacak. Doktor Craig McClain bir yazısında megalodonların nesillerinin tükenmesi üzerine kanıtları derlemiş ve fikirlerini belirtmiş. Türkçeye kazandırmanın iyi olacağını düşündük.

18 metrelik boyuyla megalodon (Carcharocles megalodon) Dünya okyanuslarında yaşamış en büyük köpekbalığı. Megalodon’un milyonlarca yıl önce yaşamış olduğunun kanıtı fosilleşmiş dişleridir; ancak tamamı korunmuş bir megalodon fosili henüz bulunabilmiş değil. Bu türün boyutları büyük beyaz köpekbalıklarının diş büyüklüğü ile vücut büyüklüğü arasındaki ilişkiyi veren hesaplamalardan yola çıkılarak tahmin edilmekte. Hatta eski yüksek lisans öğrencim Meghan Bulk, Catalina Pimiento ile birlikte çok fazla sayıda dişi kullanarak Megalodonların yaşadıkları dönemde türün büyüklüğünün çok da değişmediği sonucuna varmıştı (makale linki). Konudan çok uzaklaşmadan devam edeyim.

Geçtiğimiz günlerde Twitter’da rastladığım bir tartışmada megalodonun hala yaşadığını düşünen insanlar olduğunu gördüm ve internette megalodonun hala var olmadığını nasıl bildiğimize dair derli toplu bir açıklama olmadığını farkettim. İşte sıralı liste:

From Pimiento and Balk (2015)


1-Hiç diş yok. Köpekbalıklarının dişleri sürekli düşer ve yenilenir. Sahili dikkatli bir şekilde tararsanız bölgenizde yaşayan köpekbalıklarının dişlerine rast gelme olasılığınız hiç de düşük değildir. Megalodonun varlığına dair ilk bulgu dişleri olmuştur; coprolite adı verilen fosilleşmiş dışkılar ve omurga kemikleri de buluntular arasına katılmıştır. Bugüne kadar bulunmuş dişlerin tarihleri 23 milyon ile 2.6 milyon arasında değişmektedir; 2.6 milyon yıldan daha genç bir fosile hiç rastlanmamıştır. Eğer günümüzde hala yaşayan megalodonlar olsaydı, diğer köpekbalıklarına göre oldukça büyük ve farklı olan dişlerini birileri mutlaka tespit edebilirdi.

2-Neredeyse her yerde karşılaşmalıydık. Yaşadığı dönemde megalodonlar çok geniş bir yayılış göstermekteydi; neredeyse tüm sıcak denizlerde görülebilmekteydiler. Eğer günümüzde hala yaşayan megalodonlar olsaydı onları görebilir veya yakalayabilirdik. Günümüzde yeni keşfedilen türlerin üç ana özelliği mevcuttur: Tek ve sınırlı bir bölgede bulunmaları (düşük yayılış), türün birey sayısının az olması (düşük nüfus), türün henüz tam olarak keşfedilmemiş bir bölgede bulunması. Yeni keşfettiğimiz türlerin önemli bir kısmında bu üç özellik bir aradadır. Coelecanth isimli balık türünü ele alalım. Coelencanthlar yalnızca Güney Afrika ve Endonezya’daki derin mağaralarda yaşarlar. Bu durum megalodonun neredeyse tüm dünya açık denizlerini kapsayan yayılışının tam tersidir. Yeti yengecini yeni keşfetmiş olmamızın sebebi yaşadıkları hidrotermal bacaları henüz yeni ziyaret ediyor oluşumuzdur. Bu durum sürekli olarak balıkçılık faaliyetlerinin sürdüğü tropik, görece sığ denizlerdeki durumun tam tersidir. Bu arada, tropik sularda tatil yaparken bir megalodonla karşılaşma ihtimali hem tüylerimi ürpertir hem de beni heyecanlandırırdı.

By Kate W – 100_0020 [dead link]Uploaded by FunkMonk, CC BY 2.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=8397211

3-Derinlerde gizleniyor olamazlar. Megalodonlarla ilgili bildiklerimiz bize türün tropik-subtropik sıcak denizleri tercih ettiğini göstermekte. Aslında okyanusların dünya genelinde sıcaklıklarının düşmesinin nesillerinin tükenmesine sebep olduğuna dair hipotezler mevcut. Bu durum megalodonların henüz tam olarak keşfetmemiş olduğumuz derin denizlerde saklanma ihtimalini sıfıra indiriyor. Megalodonlar hala yaşıyor olsaydı gerçekten gözümüzün önünde olurlardı.

4-Başka dev köpekbalıkları rahatlıkla gözlenebiliyor. Uyurgezer köpekbalıkları (Somniosidae ailesi), Grönland köpekbalığı, balina köpekbalığı, büyük beyaz ve yedi solungaçlı köpekbalıklarıyla karşılaşmalar neredeyse her gün bildirilmekte. Bu türler de çok büyüktür ve megalodonla karıştırılıyor olabilirler. Bir grup meslektaşımla bu türlerin ne kadar büyüyebileceği üzerine bir çalışma yapmıştık (makale linki); bu türlerin hiçbirinin boyutu bir megalodonunki kadar değildi. Vücut yapıları megalodonun tahmin edilen şekline benzemiyordu. Son bulguların, balina köpekbalıklarının en büyük bireylerinin standart megalodon boyuna erişebildiğini göstermekte olduğunu eklemek isterim.


5-Bambaşka okyanuslar. Megalodon gibi dev bir avcının olduğu okyanuslar şimdikinden çok farklı bir yapıya sahip olurdu. Teknik terimlere çok fazla gömülmeden açıklamak gerekirse, büyük avcıların ekosistemler ve besin ağı üzerine etkisi çok büyüktür. Özellikle de avları üzerinde. Bugünkü okyanus ekosistemleri ve besin ağınlarını incelediğimizde böylesine büyük bir avcının günümüzde varolmadığını görebiliyoruz. Megalodonların yokoluşu üzerine bir diğer hipotez de, 2.6 milyon yıl önce değişmeye başlayan okyanusların bu tür için yeterli besini üretemez hale geldiğini öne sürmektedir.

1 Megalodon, 2 Megalodon, 700000 Megalodon? En genci 2.6 milyon yaşında olan fosillere rağmen megalodonun hala yaşadığını düşünüyorsak, diğer tüm canlılar gibi onların da sürdürülebilir bir popülasyona sahip olmaları gereklidir. Neredeyse 65.5 tona varan büyüklüğü göz önüne alınıp diğer balıklarla karşılaştırıldığında dünya genelindeki megalodon sayısı 70000 ila 1.5 milyon arasında olmalıdır. Tabii bu hesaplama bir çok varsayıma dayanmaktadır. Henüz köpekbalıkları için bu tarz bir hesaplama yöntemi geliştirilmediğinden yırtıcı memeliler için olan vücut büyüklüğü ve sürdürülebilir popülasyon büyüklüğü ilişkisi hesaplamalarını kullandım. Ayrıca, okyanusların bu popülasyonu besleyebilecek kadar sıcak ve üretken olup olmaması da modelde hesaba katıldı. Bu kaba hesaplamadan çıkan sonuç eğer megalodonlar hala yaşasaydı denizlerde bir milyon civarı megalodon olması gerektiğiydi. Günümüzde yaklaşık olarak bu nüfusa sahip ve nesilleri tehlike altında balina türleri mevcuttur. Bu türlerin tehlikede olmasının başlıca sebebi insanlardır. Eğer megalodonlar hala yaşıyor olsaydı onları da tezgahlarda ve ağlarda görüyor olurduk ki, bu da bizi bir diğer başlığa götürüyor.

6-Balıkçılar tarafından yabana atılmayacak ticari değer. Eğer denizlerde 50 tonluk balıklar dolaşıyor olsaydı ticari balık filolarının yeryüzündeki her tabakta bu balıktan olmasını sağlayacağından şüphem yok. Günümüzde bir kilogram mako köpekbalığı 15 dolardan satılmakta. Eğer megalodon da aynı fiyattan satılsaydı, ortalama bir megalodon 3 milyon dolar ederdi. Bu fiyat gece gündüz bu balığı aramak için yeterli bir sebep gibi gözüküyor.

7-Uydurma belgesel ve videolar. Birçok insan Discovey Channel’ın megalodonlar üzerine bir “belgeseli”ni gerçek sanmıştı; bunun sebebi bu kurmaca belgeselin kurgu olduğunu belirten notun çok kısa bir süre gösterilmesiydi. Tabii ki bu yalan haber de diğerleri gibi yayılıverdi ve binlerce insan okyanusta hala kanlı canlı megalodonların yüzmekte olduğuna inandı.

8-Hükümetin veya bilim insanlarının gerçekleri örtbas etmesi. İklim değişikliği başta olmak üzere birçok konuda hükümetlerin veya fon sağlayıcıların gerçeklerin ortaya çıkmasını bir şekilde engellediği konusunda tartışmalar mevcut. Bu tartışmaların kökeninin bilimsel araştırmaların desteklenmesi yollarının topluma yanlış yansımasında yattığını düşünüyorum. Bilimsel çalışmalar devlet, bilimsel kurumlar ya da başka özel fonlar tarafından desteklenebilir. Devlet kurumları veya özel şirketler tarafından bu kurumlar yararına yapılan bilimsel araştırmalar da bilim insanları genellikle daha fazla denetim altındadır ve çalışmalarının sınırları daha belirgindir. Bir diğer destek yöntemi yine devlet tarafından sağlanan bütçeyi kullanmak için projenizle başvurmanızdır. Projeniz kurum tarafından istenen kriterleri sağlıyor ve önemli bulgular vaadediyorsa, desteği alırsınız. Burada çok önemli bir nokta vardır; fon sağlayıcı çalışmanın konusu ve bütçe üzerinde söz sahibi olsa da, bulgular üzerinde herhangi bir sınırlama/baskı yapma hakkına sahip değildir. Akademik özgürlük bir bilim insanının çalışma sonuçlarını herhangi bir baskı altında hissetmeden açıklayabilmesini içerir. Bilim insanlarının sahip olduğu en önemli haklardan biridir. Bu hakkın çiğnenmesi ve bilimsel gerçeklerin devlet veya kurumlar tarafından örtbas edilmesi kabul edilebilir değildir. Bilim insanları haklarını korumak için mücadele eder. Bu konuyla ilgili en iyi ve güncel örneklerden biri Trump yönetiminin iklim değişikliği konusundaki tutumuna bilim insanlarının cevabıdır. Hükümetin ve kurumların örtbas etmesi konusunda biraz tartıştıktan sonra bilim camiasının gerçekleri örtbas etmesi konusuna da değinmek isterim. Bilim insanları “hangi gerçekleri açıklayacakları, hangilerini gizli tutacakları” üzerine ya da neye inanıp neye inanılmayacağı gibi konular üzerine yıllık gizli toplantılar düzenlemezler! Bilimsel araştırmaların sonuçları hakemli dergilere gönderilir, yöntemler ve sonuçların doğruluğu değerlendirilir; bulgu ve kanıtlar dergilerde birikir. Kanıtlar yeteri düzeye ulaştığında bir hipotez yanlışlamaları başarıyla atlatmaya devam ettiği sürece o bilimsel gerçek kabul görür; ta ki yanlış olduğu ispatlanana kadar veya daha iyi bir tanesi ortaya çıkana kadar. Günümüzde bilim dünyası megalodonların hala varolup olmadığını tartışmamaktadır; türün tükenmesine nelerin sebep olabileceği üzerine çalışmaktadır. Son olarak eklemek isterim ki, canlı bir megalodonun varlığını kanıtladığınızda bilimsel kariyeriniz önlenemez bir yükselişe geçecektir.

Çeviren: Batuhan Çağrı Yapan Kaynak – Deep Sea News – Dr. Craig McClain

bottom of page