ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’ne ait araştırma gemisi Bilim ile 19-21 Ekim arasında üç gün iki gece süren, Mersin Körfezi’nde akustik veri toplama, açık deniz balık popülasyonlarının durumunu belirleme seferi, deniz bilimleri alanında yapılan temel çalışmalara güzel bir örnek. Gemide geçirdiğim üç gün, hangi işlerin yapıldığı ve bu işlerin nasıl yürüdüğü konusunda oldukça öğretici oldu. Öğrendiklerimi sizlere de aktarmak istedim.
Sefer, 19 Ekim sabahı Tırtar Limanı’ndan demir alınmasıyla başladı. Bilim, limandan çıktıktan sonra deniz derinliğinin 40 metre olduğu bir noktada tekrar demir atıldı ve belirli boyutlarda ses dalgaları gönderip yansımalarını dinleyerek deniz altını tarayan “balık bulucu”muzun kalibrasyonu için belirli dalga boylarındaki sesi nasıl yansıttıkları bilinen iki adet top suyun altına sarkıtıldı. Referansların adım adım yukarı çekilip indirildiği, kıç tarafa ve baş tarafa hareket ettirildiği bu uzun sürecin ardından tekrar demir aldık ve Göksu Deltası kıyılarındaki ilk istasyona doğru yola koyulduk. (İstasyon denilen noktalar seferin amacına göre belirlenen yerlerdir. Gemi bu noktalarda durur, örnekleme ve ölçüm çalışmaları yapılır.) Bu seferin amaçlarından biri denizin farklı derinliklerindeki sıcaklık, tuzluluk ve yoğunluk verilerini toplamaktı; bu amaç doğrultusunda istasyon noktalarında CTD sondası denizin derinliklerine yollandı.
CTD, İngilizce conductivity, temperature, depth yani iletkenlik, sıcaklık, derinlik kelimelerinin başharfleri ile oluşturulmuş bir kısaltma. 1955 yılında Bruce Hamon ve Neil Brown tarafından geliştirilen CTD sondası deniz bilim çalışmalarında çığır açmış desek abartmış olmayız. Bu sonda, çelik halata bağlanarak bir vinç yardımıyla dikkatli bir şekilde ve sabit hızla olabildiğince derine indirilirken bağlı olduğu bilgisayara düzenli olarak bulunduğu ortamın sıcaklığı, tuzluluk oranı, suyun yoğunluğu ve basıncı hakkında veriler yollar. Ayrıca, belirli dalga boylarında ışık yollayıp yansıyan ışığı ölçerek klorofil-a, dolayısıyla fitoplankton yoğunluğu hakkında da bilgi verir. Bu veriler bilgisayar programı tarafından anında kaydedilerek grafiklere dönüştürülür. Ayrıca, bu sondayla birlikte Neskin şişesi adı verilen büyük şişeler de derine yollanarak farklı derinliklerden su örnekleri alınabilir, fakat bu seferde buna ihtiyaç duymadık.
Bilim bir istasyondan diğerine giderken gemi üzerindeki bilim insanlarına çok fazla iş düşmüyor denilebilir; bu da bol bol boş vakit demek. Bu boş vakitler genellikle aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz ortak salonda geçiyor. Burada sohbet edebilir, isterseniz çalışabilir; farklı disiplinlerden bilim insanlarıyla çeşitli konularda tartışarak bilginizi arttırabilirsiniz. Bu arada, zamandan bahsetmişken, gemide çalışmalar yirmi dört saat devam ediyor; bu da vardiyalı çalışmayı gerektiriyor. Eğer vardiyanız değilse denizin büyüsüne kapılmadan uyumak en iyi seçeneklerden biri. Ama en güzel en heyecanlı olayların hep siz uyurken gerçekleştiği gerçeği de unutulmamalı.
Bilim’deki yaşamdan biraz daha söz etmek gerekirse, sürekli makine gürültüsünü saymazsak dışarıdaki yaşamdan daha iyi denilebilir. Dört tarafınız denizle çevrili, binasız bir ufukta yıldızları çok daha net görme şansınız var. Deniz, uçan balıklardan yunuslara, ve nadir deniz kuşlarına kadar bir çok sürprize gebe; köprü üstü güverteye çıkın ve dikkatli gözlerle izleyin yeter. Çalışacak, düşünecek, yazacak bol bol boş vaktiniz oluyor. En lezzetlisinden üç öğün yemeğiniz tam vaktinde hazır. Sınırsız çay ve kahve içme hakkınız var. Çok uzun süreli seferlerde insanlar aynı yerde bulunmaktan, yapılacak sınırlı şeyin bulunmasından ve hatta birbirlerinden bıkabiliyormuş. Ama bu durum tabii ki insanın kişiliğiyle alakalı. Ha bir de, eğer deniz tutmasından muzdaripseniz tüm bu keyifli yaşam size zehir olabilir.
Siz çalışırken, uyurken, yemek yerken, kuş gözlerken Bilim durmaz; su altını ses dalgalarıyla tarayan sonarı da. Sonar yarasaların havada, balinaların denizde milyonlarca yıldır kullandığı bir teknoloji. Biz insanlar da geçtiğimiz yüzyılda su altında yönümüzü bulmak veya nerede ne olduğunu görmek üzere bu teknolojiyi kullanmaya başlamışız. Gelişen bilgisayar teknolojisi sayesinde sonarlar da giderek kolay kullanılır ve işlevsel hale gelmiş. Yola çıkışımızın hemen ardından kalibre ettiğimiz “balık bulucu” da bir sonar, su altına belli enerji ve dalga boylarına sahip ses dalgaları yolluyor ve gelen cevabı dinliyor; yansıma süresi, yansıyan dalgaların enerjisi su altındaki cisimler ve derinlikleri hakkında bilgi veriyor. Denizin dibinin kaç metre derinlikte olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyor, asıl uğraştırıcı olan iş balık sürülerini bulmak, en zoru ise hangi tür olduğunu tahmin etmek. Sonarda balıkların veya zooplanktonların net bir şekilde görülmesinin sebebi sudaki yüksekliklerini ayarlamalarını sağlayan hava kesecikleri. Su içerisinde yol alan ses dalgaları hava gibi oldukça farklı bir ortamla karşılaştıklarında geri yansıyorlar; hava kesesinin büyüklüğü veya birim alanda ne kadar çok hava kesesi bulunduğu yansıyan ses dalgasının enerjisini doğrudan etkiliyor. Bu enerji seviyelerine ve enerji dağılımına bakılarak balık sürüleri tespit edilebiliyor, kimi zaman da tek başına dolaşan büyük balıklar.
Ancak, Akdeniz gibi tür çeşitliliğinin fazla olduğu ve istilacı türlerle birlikte sürekli değiştiği bir denizde sonar verisine bakılarak sürüyü hangi türün oluşturduğunu söylemek oldukça güç; bu yüzden CTD verileri büyük önem kazanıyor ve daha da önemlisi, tür çeşitliliğini ve dağılımını anlamak için ağ atılması gerekiyor. Ağın atılacağı zamana seferi yürüten bilim insanları ve gemide yer alan “balıkçı kaptan” birlikte karar veriyor. Kararın verilmesiyle birlikte gemi yavaşlıyor, ve koşturmaca başlıyor. Ağ atılması oldukça dikkat isteyen ve biraz da tehlikeli bir iş: vinç kabloları, sürekli hareket eden tonlarca ağırlık, zincir ve halat risk oluşturuyor. Eğer ağ atılırken güvertedeyseniz, ya da ağ atılmasına yardım ediyorsanız baret takmanız, can yeleği giymeniz ve dikkatli olmanız zorunlu. Bilim’deki ağ bilimsel amaçlar için özel tasarlanmış bir ağ, balıkçı kaptanımızın deyişiyle “tırt” bir ağ. Ağın içinden geçen on balıktan dokuzu kaçabiliyor, amaç çok balık yakalamak değil, istatistiki açıdan anlamlı sayıda ve dağılımda balık yakalamak. Ağın kaç metre derinliğe ineceği yine bilim insanları ve balıkçı kaptan tarafından belirleniyor, vinç tarafından kontrol ediliyor. Suda kalma süresi ise standart: yarım saat.
Ağ denizin altında ilerlerken üzerindeki vericiler sayesinde alt ve üst kısmının derinlikleri ve yerleri sonar ile takip edilebiliyor, ayrıca içinden geçmekte olan sürüler de. Bu verilerin hepsi daha sonra işlenmek ve tür çeşitliliği çalışmalarında kullanılmak üzere kaydediliyor. Yarım saatin sonunda ağ çekiliyor. İçerisinden çıkan balıklar kasalara alınıyor.
Ağdan çıkan balıklar laboratuvara taşınıyor ve tam bir ekip çalışmasıyla türlerine göre ayrılmaya, grup grup tartılmaya başlanıyor. Tartma işleminin ardından sıra sayma, boy ölçümü ve örneklemeye geliyor. Türleri belirlenen ve buna göre ayrılan balıklar tek tek cetvelle ölçülerek sayılıyor, her boy grubundan beş taneyi geçmemek kaydıyla örnek alınıyor ve karadaki laboratuvarda incelenmek üzere paketlenip dondurularak saklanıyor.
Kulağa biraz sıkıcı gelse de balık ayırma, sayma ve ölçüm işlemi oldukça öğretici. Ayrıca, ekip arkadaşlarınız hoş sohbet ve eğlenceli ise çok eğlenip zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bir de tabii ki denizlerde ne var ne yok; istilacı türler mevcut mu ortaya çıkararak bilime katkı yaptığınızı bilmenin ve öğrenmenin hazzı var.
Sefer süresince ağ atıp çekme ve örnekleme işlemini yedi kez yaptık. Buradan çıkan verilerin analizi uzun zaman devam edecek ve su altının akustik taranmasıyla tür ve popülasyon büyüklüğü tahmini konusunda önemli ilerleme sağlayacak. Bu arada, zaman -en azından benim için- oldukça hızlı geçti. Adana Karataş açıklarındaki son istasyonlarımızdan da CTD verilerimizi alıp, ağımızı atıp çektikten sonra dönüş için yola çıktık. Mersin Limanı’nı uzaktan gördüğümüzde son bir kez daha ağ atılması yönünde karar alındı, koşturmaca başladı, ağ atıldı ve yarım saat denizde kaldı. Ağ çekilirken bizim için kötü, deniz canlıları için iyi bir haber bizi bekliyordu. Ağımız, uzunca zaman önce kopmuş suda serbest dolaşan bir trol ağını yakalayıp yukarı çekmişti. Suda kalan ağlar deniz kaplumbağaları başta olmak üzere tüm canlılar için büyük bir tehdit oluşturan sessiz katiller. Ağımız da bu ağı yukarı çekerken büyük hasar alsa ve tamir edilemeden kullanılamaz hale gelse de bu katili kimsenin ölümüne sebebiyet vermeden etkisiz hale getirmiş olmak sevindirici.
Tırtar Limanı’ndan yola çıkılıp Göksu Deltası açıklarından örnek alınmasıyla başlayan ve üç gün ikigece sonra Mersin Limanı’nda sona eren bu sefer Mersin Körfezi’nin fiziksel özellikleri ve balık çeşitliliğinin tanınması için oldukça büyük önem taşıyor. Benim için ise önemi çok daha büyük: ilk seferim. Deniz bilim çalışmalarının nasıl yapıldığı hakkında önemli bilgi ve tecrübe edindim, şimdiye kadar derslerde ve kitaplarda gördüğüm bilgiler somutluk kazandı. Deltalara yakın suların açık denize ve normal kıyılara göre daha yeşil olması deniz bilim alanında yaptığım ilk gözlem oldu. Bunun sebebi fitoplankton sayısındaki artış; ve bu artışın nedeninin nehirler tarafından getirilen besin tuzlarının yoğunluğu olduğu yönünde ilk hipotezimi ortaya attım. Varsın daha önce sorulmuş ve test edilmiş bir soru olsun; bilim için küçük benim için ise dev bir adım.
Yazan: Batuhan Çağrı Yapan
Comments