top of page

16 Haziran Deniz Kaplumbağaları Günü: Prof. Dr. Yakup Kaska ile Röportaj


Ş: Herkese merhaba! Bugün ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu olarak Prof. Dr. Yakup Kaska ile birlikteyiz. Bilimsel çalışmalarını deniz kaplumbağaları üzerine yürüten Yakup Kaska, Pamukkale Üniversitesi Biyoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve yine Pamukkale Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlığı’nı yürütmektedir. 3600’ün üzerinde atıf almış yayınlarının yanında üniversite, bakanlıklar ve yerel yönetimleri bir araya getirerek Türkiye’nin ilk deniz kaplumbağa rehabilitasyon merkezi yani DEKAMER’i kurmuş ve hâlen bu merkezin müdürlüğünü yürütmektedir. Ayrıca Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği Deniz Kaplumbağaları Uzmanlar Grubu’nun Akdeniz’den sorumlu başkan yardımcısı olarak görevini yapmaktadır. Tekrardan hoş geldiniz hocam. İlk olarak davetimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Sizin için de uygunsa ilk sorumuzla başlayabiliriz.



KASKA: Hoş bulduk arkadaşlar. Çok teşekkür ederim davetiniz için. Sizin gibi genç biyolog arkadaşlar ile buluşmanın keyfiyle ben de yaptığımız çalışmalar ile sizlere birer enjeksiyon yapmayı çok iyi bir fırsat olarak bildim. Umuyorum ki sizlerin aranızdan da deniz kaplumbağaları ile çalışmak için birsürü genç arkamızdan gelecektir.


Ş: İlk sorumuz: Deniz kaplumbağalarının ekolojik önemi hakkında ne söyleyebilirsiniz?


KASKA: Deniz kaplumbağalarının ekolojik önemini değerlendirirken türleri iyi tanımak gerekiyor. Burada iki türümüz var. Birisi İribaş Deniz Kaplumbağası dediğimiz meşhur Caretta caretta. İkincisi ise Yeşil Deniz Kaplumbağası dediğimiz Chelonia mydas, ki otçul bir tür. Ekosistemde bunların görevlerini işlevlerini tarif ederken bu iki türü farklı değerlendirmek gerekiyor.


Ben Caretta caretta için kısaca ‘Denizlerin Değirmeni’ diyorum, çünkü ağırlıkları ile ezmiş oldukları besinlerin bir kısımlarını kendileri yerken, bir kısmını da etrafındakiler ile paylaşıyor ya da ortamın besinini diğer canlıların yemesini sağlıyor.


Yeşil deniz kaplumbağasını ise ‘Denizlerin Bahçıvanı’ olarak tarif ediyorum ve adeta denizlerin çimenlerini bedavaya biçiveriyorlar. Nasıl bizim apartmanlarımızın bahçelerindeki çimleri sürmemiz gerekiyorsa onlar da, sağ olsunlar, bedavaya denizlerimizin içerisindeki çayırların eskilerini yiyerek daha da canlanmasını ve dolayısıyla denizlerin oksijenlenmesini sağlıyor.


Bu iki türün farklılıkları olmakla birlikte, ikisinin ortak görevi: denizden karaya enerji akışı sağlıyor olmaları. Denizi terazinin bir kefesi, karayı da diğer kefesi kabul edelim. Bu kaplumbağalar denizin içinde besleniyorlar ve -her yıl yuva yapanları da mevcut tabi ama- çoğunlukla 2-3 yılda bir olmak üzere denizde biriktirdikleri enerjiyi 500 kadar pinpon topu büyüklüğündeki yumurtalarını kumsala bırakarak terazinin diğer kefesine yani karaya boşaltıyorlar. Dolayısıyla da enerjiyi tekrar karaya transfer ediyorlar, enerji akışını sağlıyorlar. Bu da çok önemli, aksi takdirde bir enerji patlaması, besin patlaması olacak denizde. İşte böylece burada dengeyi sağlayan “ecological transporter” yani ekolojik olarak karaya bir şeylerin tekrar transfer eden türler görevini üstleniyorlar. Tabii bunları da herkesin aklında kalan en ilginç özellikler olduğu için söylüyorum.


Dinozorları görmüş, o dönemden beri dünyada yaşamaya devam eden en eski türlerden birinden bahsediyoruz. Bu bakımından bütün dünya için, çevre koruması için, insanlar için önemli misyonlardan birisini üstleniyorlar. Şu an bir dinozor görmek için bir gidip yere uğrayıp da görme şansımız yok ama deniz kaplumbağalarını hâla görebiliyoruz. Böyle kısaca tanıtmış ve görevlerini söylemiş oldum. Buyrun başka merak ettiğiniz sorular varsa ilişkili veya farklı olarak, sorabilirsiniz.


B: O zaman özelliklerinden sonra biraz ülkemizdeki duruma bakalım. Türkiye’deki deniz kaplumbağa türleri nelerdir ve bu türlerin popülasyon trendleri ve koruma durumları nasıl?


KASKA: Evet, burada az önce de söylediğim gibi iki türümüz var. Caretta caretta, kafasının büyüklüğünden dolayı İribaş Deniz Kaplumbağası olarak adlandırılıyor, etçil bir tür yani balık yiyor, yengeç yiyor, midye yiyor. Bu tür Türkiye’de daha çok Akdeniz bölgesinin batı kumsallarında Antalya ve Muğla kumsallarında yuva yapıyor. Yeşil Deniz Kaplumbağası ise daha çok doğuda, yani Mersin-Adana-Hatay bölgesindeki kumsallarda yuva yapıyor. Yuva sayısı bakımından değerlendirecek olursak genel olarak Türkiye’deki Yeşil Deniz Kaplumbağalarının yuva sayıları 3 bin ile 5 bin arasında değişiyor. Yıldan yıla farklılıklar gösterebiliyor. İribaş Deniz Kaplumbağasının yuva sayısı ise neredeyse bunun iki katına kadar çıkabiliyor: 7 bin ila 10 bin civarı yuvalarımız tespit edilmekte. Yuva sayısı üzerinde tahminde bulunduğumuz için biz burda dişilerin popülasyonu hakkında bilgiye sahibiz, ama erkek ve genç bireylerin sayısı hakkında çok fazla bilgimiz şuan için yok.


Ş: Peki deniz kaplumbağalarının günümüzde doğal yaşam alanlarında karşılaştıkları tehlikeler nelerdir ve bu tehditleri azaltmak için hangi adımların atılması gerekiyor?


KASKA: Burada yuvalardan bahsettiğimiz için akla sadece kumsaldaki tehditler gelebilir ama denizdeki tehditler de çok ciddi, onlarla başlayayım. Mesela bunlardan bir tanesi, plastik poşetler. Deniz kaplumbağalarının normalde besin kaynaklarından biri de deniz anaları ve denizde bir plastik poşet gördüklerinde deniz anasından ayırt edemeyip yiyorlar. Bu poşet nefes borusunu tıkayabiliyor ve boğularak ölebiliyor. Boğulmadığı durumda bile bağırsaklarında tıkanmalara yol açıyor, burada oluşan gaz kaplumbağanın dalamamasına yol açıyor ve dalamadığı için beslenemeyip ölebiliyor. Yani denize bir plastik poşet atmak kaplumbağalar için adeta bir kurşun atmakla eşdeğer. Bu, denizdeki tehlikelerden yalnızca bir tanesi.


Tabi bir de deniz trafiği var. Sürat motorları, tekneler vs. motorlarının pervanelerinden de zarar görebiliyorlar.


Deniz kaplumbağaları üremek için muhakkak doğdukları kumsallara çıkmak zorundalar. Mayıstan temmuza kadarki süreçte geceleri yumurtlamak için kumsallara çıkıyorlar ve buradan çıkan yavrular da iki ay sonra denize doğru gidiyorlar. İşte tehlike aslında bu üreme döneminde hat safhaya çıkıyor. Eğer bunların yuvalarının üzerine yanlışlıkla bir şemsiye çakılacak olsa mesela yumurtalar zarar görebiliyor. Veya kumsalın üzerinden bir araç geçecek olursa bu yumurtalar çatlayabiliyor ya da bozulabiliyor.


Bölgede ışık kaynağı çok olursa, özellikle oteller gibi yapılaşmalardan kaynaklı, kaplumbağa yuva yapmaktan vaz geçebiliyor. Yuva yapsa bile yumurtadan çıkan yavrular deniz yerine bu ışığa yani karaya doğru gidip ölebiliyorlar.


Bu canlıların bizim gibi akciğer solunumu yaptıklarını da unutmamamız gerekiyor. Yani suyun içinde bir balık gibi kaçıp gitmiyorlar, neticede akciğerlerindeki hava bittiği zaman tekrar nefes almak için yüzeye çıkması gerekiyor. İşte bu yüzeye çıkmak için çaba harcarken eğer bir ağa takılırsa, bu ağ denizin içine terk edilmiş ya da aktif kullanılan bir ağ olabiliyor, hayvan boğularak ölebiliyor. İşte bu yönü ile balıkçılık faaliyetleri deniz kaplumbağalarına zarar veren en önemli faaliyetler arasında yer alabiliyor. Burada balıkçılar ile bizim kurmuş olduğumuz diyalog devreye giriyor. Bu çerçevede bayılmış, oksijensiz kalmış bir kaplumbağayı öldü diye denize atmak yerine bize haber verdikleri zaman onları kurtarabiliyoruz. Bayılmış olan bu kaplumbağaların oksijensizliğe dayanıklılıkları çok yüksek. Onları kafaları aşağıda belirli bir süre beklettiğimiz zaman tekrardan hayata gelebiliyorlar. Bu kapsamda koruma çalışmaları altında balıkçılarla da böyle ortak çalışmalar yapıyoruz. Ana hatları ile bunları söyledim, tabi tehlikeler daha çoğaltılabilir.


Deniz kaplumbağalarına yönelik en önemli tehditlerin başında da küresel ısınma geliyor. Küresel ısınmanın bir sürü canlıyı etkilendiğini söylüyoruz, deniz kaplumbağaları da bu canlıların başlarında geliyor. Nedeni de şu: Bu hayvanlarda cinsiyet kromozomu yok, cinsiyetleri sıcaklığa göre değişiyor. Yüksek sıcaklıkta yumurtadan çıkan yavrular dişi oluyor. Serin sıcaklıklarda ise erkek çıkıyor. Küresel ısınmadan dolayı yavrular dişi ağırlıklı, şuan yumurtadan çıkan yavruların neredeyse %80-90’ı dişi. Dolayısıyla, küresel ısınmayla hava sıcaklıklarında bir derece daha artış olursa belki hepsi dişi çıkacak ve erkeksizlikten dolayı üreyemeyecekler, soyları yok olup gidecek. İşte bizler, bu süreçte bu canlıları nasıl koruyabiliriz, var olan popülasyonlar ne durumda, bunların üzerine araştırmalar yapıyoruz.


B: Hocam biraz önce özellikle yapılardan gelen ışıkların yönlerini bulmalarını şaşırttıklarını söylemiştiniz. Normalde kaplumbağalar denize gitmesi gerektiğini hangi uyaranlardan anlıyorlar? Nasıl ve neden denize yöneliyorlar?


KASKA: Evet, bu sorunuz da çok güzel. Deniz kaplumbağaları yumurtadan çıktıkları zaman doğal olarak kendileri yürüyerek denize gitmelidir. Bunun iki üç tane sebebi var. İlki, doğduğu kumsalı öğrenmesi gerekiyor, beyinlerine bunun kazınması gerekiyor. Biz eğer onu elimizle alıp da denizin içerisine koyacak olursak bu kaplumbağa erginleşip anne olduğu zaman hangi kumsala geleceğini bilemez.


Bunun yanında, kaplumbağaların -bizdeki göbek bağı gibi- yumurta sarısının bağı var. Kısmen besin doku, kısmen de kan dokudan oluşuyor. Yavrular sürüne sürüne gittikleri zaman bu dokudan temizlenmiş olur. Yani siz bu doku temizlenmeden yavruyu denizin içine atacak olursanız, oradaki balık hemen bu kokudan yavruyu bulup yiyebilecektir. Dolayısıyla ona yardım etmiş olmayacaksınız, onu öldürmüş olacaksınız.


Üçüncü olarak, yavrular denize giderken esas olarak ışığı kullanıyor. Ay ışığını, direkt ya da dalgalardan, sudan yansıyan ışığı kullanıyorlar. Eğer karada bundan daha kuvvetli bir ışık kaynağı varsa, yavru denize gidiyorum diye bu ışığa gidiyor.


Koruma çalışmalarında kullandığımız çözümlerden bir tanesi de kaplumbağaların kırmızı ışığı göremiyor olmasına dayanıyor. Yani kırmızı dalga boyu onların gözlerine etki bırakmadığı için gece kumsalda çalışırken de kırmızı ışık kullanıyoruz. Bu kumsallarda veya yakınında bulunan tesislere de diyoruz ki “Lütfen görünen ışıklarınızı kırmızıya boyayın ya da lambalarınızı kırmızı lambayla değiştirin ki yavrular sizin bahçenize, sizin havuzunuza gelmesin, denize doğru gitmeye devam etsin.” Tabi burada düşük sodyum basınçlı lambaların kullanılması gibi farklı çözüm önerileri de var. Ben pratik olduğu için kırmızı ışık diyerek açıkladım.


Ş: Peki hocam, sizi DEKAMER’i kurmaya iten ne oldu?


KASKA: Ben sizler gibi daha üniversite ikinci sınıf öğrencisi iken Avrupa Birliği Koruma Çalışmaları içerisinde bir projeye dahil oldum, Avrupadan gelen gönüllüler ile birlikte projeye girdim. Bu proje döneminde izleme, sayım, kaplumbağa nereye yuva yapmış, yavrular yuvadan ne zaman çıkmış, bunun gibi verileri toplayarak çalışmalar yapıyorduk. Ve yavruların denize ulaşmasını sağladığımızda, yuvaları koruduğumuzda diyorduk ki “Ya biz çok güzel çalışmalar yaptık”. Ancak daha sonra uluslararası literatürleri de okumaya başlayınca anladım ki yuva ve yavruların kumsalda korunması bu canlıların yaşam döngüsü içerisinde çok küçük bir pay oluşturuyor. Yaşamlarının %99’ını denizlerde geçiren canlılar bunlar ve dolayısıyla başlarına denizlerde de bir sürü problem geliyor. Yaralı bir kaplumbağa olduğu zaman biz bu kaplumbağayı nasıl tedavi ederiz, nasıl bakarız, nasıl iyileştiririz, nasıl tekrar sağlığına kavuşturup denize gönderebiliriz noktasında eksik kalıyorduk. İşte bu sebepten dolayı Türkiye’deki ilk rehabilitasyon merkezini bu şekilde kurma kararı aldık ve 2008 yılında o zamanki bakanlık yetkililerimiz, belediyelerimiz ve üniversitelerimiz ile birlikte bir protokol çerçevesinde kurduk. Daha sonra da üniversitemizin araştırma merkezi olarak YÖK bünyesinde de resmiyet kazandı ve o gün bugündür, yani 2008 yılından beri, faaliyetlerimizi bu şekilde devam ettiriyoruz.


Tabii ki bu çalışmalar çok insanlarda hem ilgi uyandırıyor çünkü denizin içinde kaplumbağayı görmeniz mümkün değil. Görseniz bile belki bir saniye kadar sonra kaçıp gitti. Ama şimdi rehabilitasyon merkezinde tankların içerisinde yaralı kaplumbağaları insanlar geliyor görüyor, hayvan hakkında, neden yaralandığı hakkında bilgiler alıyor. Bu kamuoyunun bilinçlendirilmesi bakımından da çok önemli. İşte bu farkındalığın oluşturulması ve de kaplumbağaların nasıl korunduğunun daha iyi gösterilmesi bakımından böyle bir merkez çok önemli. İnsanları bilgilendirmenin yanında yaşam döngüleri bakımından da çok önemli. Bunu da şöyle açıklıyoruz, çok pratik bi şekilde: 1000 yavrudan ancak 1 tanesi erginliğe erişebiliyor. 1000 tane yavru göndereceksiniz denize 1 tanesi erginleşecek. O ergin olan kaplumbağa yaralandığında ölüp giderse 1000 yavru ölmüş olacak ve bu süreç 25 yıl sürüyor yaklaşık olarak. Bir yaralıyı kurtardığınızda siz aslında bu 25 yıllık süreci geri kazanmış oluyorsunuz. Adeta popülasyonda 1000 tane yavruya 25 yıl bakmakla eş değer bir katkı sağlamış oluyoruz. Hem popülasyonun geri kazanılması bakımından hem insanların farkındalığını arttırma bakımından hem de bilimsel çalışmalarımıza bir altlık oluşturması bakımından bunlar çok önemli. Çünkü biz orada, nasıl bir hastaneye gittiğimizde hemen bir kan analizi yaptırın, röntgen çektirin diye bir doktor bizi yönlendiriyorsa, gelen kaplumbağaların bu bilgilerinin elde edilmesi için gerekli tetkikleri yürütüyoruz, doğadakiler ile yaralılar arasındaki benzerlik ve farklılıkların araştırılması gibi bir sürü konuda çalışmalarımızı da bu şekilde yürütüyoruz.


B: Hocam koruma çalışmalarının çok incelikli yönlerinden bahsettiniz, kırmızı ışığın kullanılması ve bayılan kaplumbağaların baş aşağı tutulması gibi. Bunlar dışında deniz kaplumbağaları üzerinde çalışmak isteyen biyologlara veya biyolog adaylarına verebileceğiniz tavsiyeler neler?


KASKA: Evet, şimdi, mesela yeşil deniz kaplumbağasının beslenmesine, yediği çayırlarlara bakalım. Bu Yeşil Deniz Kaplumbağası bu otlarla beslendi ya, izotop farklılıklarına bakarak bu yeşil deniz kaplumbağası nerelerde, Akdeniz’in neresinde beslenmiş bunları görebiliyoruz. Mesela biz bu kaplumbağaların vücutlarındaki izotop iyonlarının oranlarına bakarak Akdeniz’in kaç farklı bölgesinde beslenen kaplumbağalar bizim kumsallarımıza geliyor şeklinde çalışma yapabiliriz. Çok önemli bir şey tabi ki.

Deniz kaplumbağalarının izotopları dışında denizlerde nerelere göç ediyorlar görmek için sırtlarına birer GPS cihazı yapıştırıyoruz ve göç yollarını tahmin ediyoruz. İşte bunun gibi bir sürü çalışmayı yaparken genetik benzerlikleri ve farklılıkları gibi hususları da beraberinde inceliyoruz. Kanlarını analiz ederek de bireyler hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Hasta ile sağlam, dişi ile erkek, genç ile yaşlı kan parametrelerini karşılaştırması yapılabiliyor. Aynı şekilde ultrason veya röntgenleri ile de böyle analizler yapılabilir. Biz hatta mesela çenesi zarar görmüş bir tane kaplumbağaya 3D yazıcıyla yapılmış çene takılması çalışması da yapmıştık.


Biz bu koruma çalışmalarını yaparken denizin içerisinde veya rehabilitasyon havuzunun içerisindeki kaplumbağaların beslenme davranışları, dağılımları, oksijen alma davranışları gibi birçok ekolojik ve fizyolojik çalışmaları da beraberinde yapabiliriz. Erkekler ve dişiler arasındaki farklar ve benzerlikler gibi olaylar, mesela erkek bireyleri kuyruğunun uzunluğundan anlıyoruz, veya ekolojik olarak türlerin birbirlerinden farklılıkları gibi çalışmalar, bunların hepsini beraberinde yapabiliriz.


Tabi şunu söyleyeyim: Denizin içinden kaplumbağa geceleyin çıkıyor. Biz gündüz yatıyoruz, uyuyoruz, gece akşam 9’da kaplumbağa geliyor bu şekilde kumsalda biz bunu gözlüyoruz. Yuva yapıyor. Arka ayağıyla böyle bir 25-30 santim çapında, 50-60 santim derinliğinde çukuru kazıyor. Kazdığı bu çukurların içerisine de pinpon topu büyüklüğünde yumurtaları bırakıp gidiyor ve biz iki ay boyunca bu yuvayı gözlemliyoruz. Ve yuvanın içerisindeki yumurtadan yavru çıkıp gidene kadar takip ediyoruz. Sıcaklıklarına bakarak bu yuvadan cinsiyet oranlarını tahmin etmeye çalışıyoruz. Küresel ısınmanın etkisi hakkında bu cinsiyet oranlarının araştırılması zaten başlı başına bir konu. Kumun rengine, özelliklerine göre yavru çıkış başarısı nasıl etkileniyor gibi bir sürü konularda çalışma yapılabilir. Biz bu kaplumbağaları metal markalarla işaretliyoruz numara vererek, bunu takip ediyoruz. Daha sonra bu anne kaç tane yuva yapmış, bu anne farklı yuvalarında kaç tane erkek ile çiftleşmiş, ve o bölgelerde bulunan kaç tane erkekten yavru için sperm almış yani çoklu babalığa kadar tespit edebiliyoruz. Yani bir çocuğun babası kim testi nasıl yapılıyorsa, kaplumbağanın bir yuvasında kaç tane baba katkı vermiş, hatta birinci yuvasında kaç baba katkı vermiş, ikinci yuvasında, üçüncü yuvasında kaç baba katkı vermiş, bunlar aynı baba mı farklı baba mı, küresel ısınmanın içerisinde yeterince babamız var mı gibi bir sürü konuya kadar bunlar gidebilir. Geri kalan konuları tabi ki master veya doktora çerçevesinde ilgilenen arkadaşlar olduğu zaman daha detaylı şeyler yapabiliriz ancak ben bu safhada şunu söyleyebilirim: 1 aylığına böyle bir çalışmaya katılmak için aramıza katılmak isteyen bütün arkadaşların biz yeme-içme masraflarını, konaklama masraflarını karşılayarak çalışmalarımıza dahil ediyoruz. Dolayısıyla siz gençler aracılığı ile de böyle istekleri olan arkadaşlarımız varsa bize başvurabilirler, dekamer.org.tr adresinden gönüllülük başvurusu yaparak bize ulaşabilirler. Biz DEKAMER ile ağırlıklı olarak Muğla bölgesinde çalışıyoruz. Muğla Dalyan-İztuzu-Dalaman ve Fethiye kumsallarında çalışmalarımız devam ediyor.


Tabi detayına girmedim ama balıkçılıkla ilgili de bir sürü çalışma yapıyoruz. Mesela balıkçılara da diyoruz ki “Ağlarınıza kaplumbağa takılmaması için led ışık takın” çünkü kaplumbağa ışığı görünce burada ağ var diyerek kaçıp gidiyor, böylece kaplumbağanın ağa takılmasını ve boğularak ölmesini önlemeye çalışıyoruz. Bunlar deneysel çalışmalar, bu konuda daha bir sürü uygulama veya tez çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmalara da arkadaşlarımız isterlerse katılabilir.


Ş: Çok teşekkürler. Peki; gerek koruma çalışmalarında, gerek araştırma çalışmalarında genel olarak ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?


KASKA: Kaplumbağalar üzerine çalışmak için kumsalda yılda 3-4 ay boyunca zaman geçirmek gerekir. Öncelikle zor çevre şartlarında çalışabilen genç, dinamik biyologlara, araştırmacılara ihtiyacımız var, birincisi oradan başlayabiliriz. Bizim, özellikle son yıllarda, çoğu arkadaşımız lüks ortamlarda yaşamayı tercih ediyor veya kumsalda kamp ortamında, çadır ortamında uzun süre kalmayı pek tercih etmiyorlar ne yazık ki. Zorlukların birincisini buradan başlayarak söyleyeyim. Hem de mesaj olsun bu. Katılmak isteyen arkadaşlara da bizim kapımız açık.


Bunun dışında, deniz kaplumbağaları ile ilgili koruma çalışmalarını yapabilmek için 25-30 yıl aynı şekilde devam etmek lazım ki gönderdiğimiz yavrunun anne olup tekrar popülasyona katıldığını görebilelim. Ben öğrencilik yıllarımdan başladığım için bunu görebiliyorum, böyle uzun yıllar bu canlılara kendisini adayıp bu konuda araştırma yapacak genç akademisyen arkadaşlara ihtiyacımız var. Yani bizim şuan 3-4 tane master, doktora öğrencisini yönetebilecek birikim ve çalışma alanımız var ama yeterince ilgi gösteren arkadaşlarımız bazen olmayabiliyor. Bu yönüyle de sizlerden bu çağrımızı yapmış olalım. Bunun dışında tabi bu çalışmaları yaparken bütün araştırma konularında olduğu gibi parasal destek bulma konusunda da zorluklar yaşanabiliyor ama burada üniversitelerin, bakanlıkların, sivil toplum kuruluşlarının destekleri ile biz bunları aşmaya çalışıyoruz. Dediğim gibi araştırma yapmak isteyen herkese bizim kapımız açık, gerekli olan her türlü desteği vermeye hazırız.


B: Hocam, deniz kaplumbağalarının korunması açısından uluslararası düzeyde Türkiye diğer ülkelere kıyasla nasıl durumda?


KASKA: 2015 yılında Uluslararası 35. Deniz Kaplumbağası Sempozyomu’nu Türkiye’de yaptık. Yani bütün dünyadaki araştırmacılar Türkiye’de toplandık ve gördüler ki bizim de onlardan çok fazla geri kalır tarafımız yok. Aksine bazı koruma çalışmalarını çok daha iyi yapıyoruz. Mesela Dalyan kumsalının tamamen halkın girişine kapatılıp sadece kaplumbağalar için ayrılmış olması tüm dünyaya örnek gösteriliyor. “En iyi korunan açık alan” ilan edilen bir kumsalımız Dalyan. Bunun dışında tabi yuva koruma ve yavru koruma bakımından bütün kumsallarımızda çalışmalar devam ediyor ama denizde de birçok çalışma yapmamız lazım. Bilimsel makalelerimizi artırmamız lazım. Bunlar da yine uluslararası alanda tanınırlık bakımından önemli. Burada ben, tabi kendimi övmek anlamında söylemiyorum ama, IUCN dediğimiz “International Union for Conservation of Nature”ın “Marine Turtles Specialist Group” yani Deniz Kaplumbağaları Koruma Uzmanlar Grubunun Akdenizden sorumlu başkan yardımcısıyım. Yani bu şu demek, Türkiye’de yetişen kişiler uluslararası kuruluşlarda da görev alabiliyor. Yine 2015 yılındaki o sempozyumu yaparken Uluslararası Deniz Kaplumbağaları Topluluğu’nun başkanlığını ben yürüttüm. Yani demek istediğim o ki, kendinizi bu alanlarda geliştirmeniz Türkiye’yi tanıtma bakımından, uluslararası tanınırlık açısından çok önemli.


Ş: Çok teşekkürler bize zaman ayırdığınız için. Eklemek istediğiniz son bir şey var mı?


KASKA: Deniz kaplumbağalarını küresel ısınma bakımından konuştuk, denizdeki balıkçılıkla etkileşimi bakımından konuştuk, dinozorların yok oluşundan sonra yaşamaya devam ettiklerini söyledik. Burada şunu söyleyeyim arkadaşlar, bu canlıların yaşamaya devam etmesi sizin gibi genç araştırmacıların bizim arkamızdan gelmesi, bizim yaptığımız çalışmalardan daha iyisini yaparak koruma çalışmalarına devam etmesine bağlı. Gençlerimizin bunları yapmaya devam edeceğine inanıyorum. Deniz kaplumbağaları ve ülkemizin değerleri korunmaya devam edecektir diye düşünerek sizlerin böyle bir misyonu sahiplenen bireyler olmanızı diliyorum.


Son olarak şundan da bahsedeyim: Bilmiyorum duydunuz mu, eski Türklerin Orhun Anıtları vardır. Bu yazılı anıtları bir tosbağanın sırtına koymuş bu insanlar 1200 yıl önce. Yani kaplumbağa aslında Türk mitolojisinde de çok önemli. Burada kaplumbağanın sırtına konmasının sebebi hem uzun yaşamı simgelemesi hem kararlı adımlarla yavaş yavaş da olsa hedefine gidebilmesi. Bu özelliği örnek almak gerek.

Kaplumbağaları tanımak, doğduğu vatanı, kumsalı hiç bir zaman unutmayan bu canlılar üzerine çalışmak; küresel ısınmanın etkisi, beslenme izotopları, denizlerdeki göçleri gibi bir sürü popüler konuyu araştırmak isterseniz bizler sizlerin her zaman yanınızdayız ve kapımız açıktır diyerek konuşmamı sonlandırmak istiyorum. Bu fırsatı verdiğiniz için tekrardan teşekkür ederim.


B: Hocam, geldiğiniz için çok teşekkür ederiz çok keyifli bir sohbet oldu.


KASKA: Ben teşekkür ederim. Sizin gibi geleceği parlak olan ve deniz kaplumbağalarını da tanımak isteyen genç biyolog arkadaşlarlı da çalışmalarımıza katılmaya davet ediyoruz. Gerek lisans seviyesinde gerek yüksek lisans veya doktora seviyesinde çalışmak isteyen arkadaşları da lojistik desteklemeye hazır olduğumuzu bildiriyorum. Sizler huzuruyla da gelen arkadaşlar olursa bu vesileyle de hepsine hoşgeldiniz demek istiyorum.


Ş: Biz teşekkür ederiz hocam hoşçakalın.

KASKA: Hoşçakalın görüşmek üzere.


Değerli Yakup Kaska Hocamıza bu keyifli röportaj için teşekkür ediyoruz.


bottom of page